TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “İslam ülkeleri olarak bizler, kendi dünya görüşümüz içinde adalete dayanan, insan haklarını temel alan bir ortak yaklaşımla hareket etmek, bunu hem teori hem pratik olarak insanlığa sunmak mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede ortak bir insan hakları mukavelesi oluşturup, bunu daima birlikte ilan etmek ve uygulama alanına geçirmek zarureti vardır. Tahminen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne benzeyen fakat onlar üzere siyasi dinamiklerle çalışan değil, yalnızca hukuk ve adaleti temel alan bir işleyişle dünyaya ivedilikle yeni bir yol ve örnek sunma mecburiyetimiz var” dedi.
İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansı münasebetiyle iştirakçiler onuruna Beykoz’daki Mecidiye Kasrı’nda gala yemeği veren Şentop, “Sizleri Türkiye’de kıtaların birleştiği, medeniyetlerin buluştuğu, tarihin akışının değiştiği, bu kadim ve hoş kent İstanbul’da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyorum” dedi.
Dünyada karşı karşıya olunan pek çok sorun olduğunu, artık dünyanın en ücra köşesinde olan bir olay yahut tek bir ferdin bir hali yahut kararının tüm dünyayı etkileyebildiğini söyleyen Şentop, artık “eski dünyanın” bittiği, yeni bir dünyanın kuruluş vakitlerinin yaşandığı devirden geçildiğini kaydetti.
“Sahip olduğumuz büyük bedelleri, ulvi hasletleri insanlığın faydasına sunmak sorumluluğunu hissetmeliyiz”
TBMM Başkanı Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İşte bu sebeple bizler, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi devletler, daha direkt bir tabirle İslam dünyası, bu türlü bir devirde yeni ve büyük paradigmanın ortaya konulması için yol gösterici olmak zorundadır. İslam medeniyetinin üzerinde birikmiş olan tozu silkelemek zorundayız. Bizler sahip olduğumuz pahalar, sabiteler ve paradigma ile tarihin büyük periyotlarında, geniş coğrafyalarda barış, huzur ve istikrarın teminatı olduk. Sahip olduğumuz aziz pahaları, ulvi hasletleri insanlığın faydasına sunmak sorumluluğunu hissetmeliyiz.”
Bu anlayışla Türkiye olarak adil bir dünyanın pahalar, inançlar, vicdan ve ahlakla bütünleşmiş bir hukuk anlayışıyla mümkün olabileceğini lisana getirdiklerini aktaran Şentop, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle “yeni ve daha adil bir dünya mümkündür” dediklerini tabir etti.
“Küresel seviyede ırkçılık, nefret söylemi, İslam ve yabancı düşmanlığı yükseliyor”
TBMM Başkanı Şentop, bu vesileyle İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi periyot başkanlığı çerçevesinde yürütmekte oldukları bir faaliyetten iştirakçileri haberdar etmek istediğini belirterek, şöyle konuştu:
“Dünyada bugün 2 milyar civarında Müslüman yaşıyor. Bunun yaklaşık 1,5 milyarı Müslüman çoğunluğu olan ülkelerde yaşıyor. 400 milyon Müslüman da dünyanın dört bir yanında Müslüman çoğunluk olmayan ülkelerde bir azınlık olarak yaşıyor. Hiç elbet Müslüman azınlıklarla topluluklar, bulundukları ülkelerin imkan ve fırsatlarından yararlanarak, bulundukları ülkelere siyasi, toplumsal, ekonomik, kültürel manada büyük katkılar sağlıyorlar. Bununla birlikte birçok ülkede devlet otoritesinin benimsediği siyasetler ve toplumsal algılar sebebiyle çıkan tansiyonlar nedeniyle Müslümanlar sistematik yahut münferit olarak insan hakkı ihlallerine maruz kalıyorlar. Bunun sonucunda fiili ve ruhsal taarruzların gayesi oluyorlar. Global seviyede ırkçılık, nefret söylemi, İslam ve yabancı düşmanlığı yükseliyor.”
“Müslümanlara karşı yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, nefret kabahatlerinin vakit zaman devlet siyaseti olarak desteklendiği tespiti yapılmıştır”
Geçen yıl İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği’nin 16. Genel Şura Konferansı’nda Türkiye olarak bu mevzuyu gündeme getirdiklerini aktaran Şentop, “Genel şurada yapılan istişareler sonucunda İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olmayan ülkelerde Müslümanlara karşı yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, nefret kabahatlerinin önemli bir formda arttığı ve vakit zaman devlet siyaseti olarak desteklendiği tespiti yapılmıştır” diye konuştu.
Şentop, bunun sonucunda Türkiye’nin teşebbüsleriyle kelamı edilen hususlarda çalışma yapmak üzere Müslüman Topluluklar ve Azınlıklar Komitesi kurulduğunu belirterek, bu komitenin İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olmayan ülkelerdeki Müslüman azınlık ve toplulukların uğradıkları insan hakkı ihlallerini raporlayacağını, bunun için de çeşitli çalışmalar, araştırmalar ve saha ziyaretleri yapacağını lisana getirdi.
“Müslümanlara yönelik hak ihlallerine karşı çabalara takviye olmanızı istirham ediyorum”
Şentop, ocak ayında Cezayir’de yapılacak 17. Genel Şura Konferansı’nda bu ayrıntılı raporu sunacaklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Komitenin her yıl hazırlanması planlanan raporunda bu ülkelerde Müslüman azınlık ve toplulukların maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri, ihlallere yer hazırlayan tüzel düzenlemeler, hükümet siyasetleri, siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel konular ele alınarak, elde edilen bulgular raporlanacaktır. Bu raporların, esasen milletlerarası sistemden, insan haklarına ait normların genel olarak materyalist bir anlayış üzerine inşa edilen Batılı insan hakları perspektifi üzerinden yürütüldüğü ve Batı kıymetleri üzerinden öteki ülkelerin denetlendiği, öbür ülkelere ders verilmeye çalışıldığı, parmak sallandığı günümüzde, tekrar Batılı ülkelerin Müslümanlar kelam konusu olduğunda ikiyüzlü bir halla, şahsen kendi paha ve normlarını nasıl görmezden geldiklerini göstermek açısından hayli değerli olacağını düşünüyorum. Bununla birlikte sizlerin de bu raporlardan faydalanmanızı, muhataplarınızla temaslarınızda bu ve gibisi raporları gündeme getirerek, Müslümanlara yönelik hak ihlallerine karşı uğraşlara dayanak olmanızı istirham ediyorum.”
“Dünyaya hemen yeni bir yol ve örnek sunma mecburiyetimiz var”
Küreselleşen dünyada başka her şey üzere insan hakları ve hukukun da artık ulusal hudutlara bağlı olmadığına işaret eden Şentop, mukayeseli hukukun giderek hukuk çalışmalarının olmazsa olmazı haline geldiğini söyledi. Mustafa Şentop, bu nedenle parlamentolar ortasındaki işbirliğine paralel olarak insan hakları ve anayasa yargısı alanında da bir etkileşim, işbirliği sağlamanın son derece değerli olduğunu vurguladı.
Şentop, kelamlarını şöyle tamamladı:
“İslam ülkeleri olarak bizler, kendi dünya görüşümüz içinde adalete dayanan, insan haklarını temel alan bir ortak yaklaşımla hareket etmek, bunu hem teori hem pratik olarak insanlığa sunmak mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede ortak bir insan hakları mukavelesi oluşturup, bunu daima birlikte ilan etmek ve uygulama alanına geçirmek zarureti vardır. Tahminen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne benzeyen ancak onlar üzere siyasi dinamiklerle çalışan değil, yalnızca hukuk ve adaleti temel alan bir işleyişle dünyaya hemen yeni bir yol ve örnek sunma mecburiyetimiz var. Bu türlü bir yapı, sahip olduğumuz, insanlığın da yeni devirde gereksinim duyduğu paradigmanın güçlü bir halde ortaya konulabilmesi için büyük yararlar sağlayacaktır. Dünyaya hak, hakikat, ahlak prensipleri temelinde bir adaletin herkese huzur, barış ve istikrar getirebileceğini gösterecektir.” (AA)